05 Nisan 2017
"Evet"çiler referandumu kazanırsa, Türkiye islamlaşacak ve nihayetinde parçalanacaktir, Türkler “Hayır” diyerek, Türkiye’yi ve Türk Dünyasını kurtaramalıdırlar
Tüm Türk vatandaşlarını 16 Nisan'da yapılacak referandum’a "Hayır" demeye çağırıyorum. Yalniz Türkiye'de az bilindigim için öncelikle kısaca kendimi ve kendi görüşümü aktarmak zorundayım ve neden "Hayır" demek gerektigini kanıtlamak istiyorum.
Ben Özbek, Demokrat ve bir Pan-Türkcu’yum, Özbekistan demokratik ana muhalefet partisi -“Birlik” Partisinin lideriyim. (Benim hakkımda detayli bilgi, simdilik ancak yalnızca İngiliz dilinde, asagidaki linkden bilgi edinebilir: Who is Abdurahim Polat? - http://harakat.net/en/news/?id=181)
Ben 1945 yılında Taşkent'te doğdum. 1962 yılından itibaren 10 senedir Moskova'da yaşadim, burada Teknik Üniversite’nin o zamanlar için yeni olan Bilgisayar Mühendisliği bölümünden mezun oldum ve bu alanda doktorami da yaptim.. Daha sonra Taşkent'e donerek çalışmaya devam ettim. Calisma donemimdeyken ayni zamanda profesör oldum. Uzmanlik alanim olarak daha sonra akıllı robotlar üzerinde çalışmaya başladım.
Çocuklugumdan beri Özbekistan'ın bağımsız olmasini hayal ettim. Bu hayali gerceklestirmek icinhenüz Moskova'daki eğitimimedevam ederken bağımsızlık mücadelesine başlamak için Özbek'leri kendi etrafimde toplamaya ve teşkilenmeye başladik. Maalesef, Sovyet diktatörlüğü güçlü olmasi, ayrıca Özbekler’in kendileri pasif olmasindan dolayı yeteri kadar somut sonuçlar elde edilemedi. Fakat 80'lerin sonlarında Gorbaçov demokratik değişim surecini başlattı. Tüm Sovyet cumhuriyetlerinde halk hareketleri yahut cepheleri adinda organizasyonlar kurulmaya başlandı. Ben "Birlik" Halk Hareketinin kurma sürecine katıldım ve lideri seçildim. Daha sonra "Birlik" bir hareket’ten siyasi bir partiye dönüştü.
Evet, "Birlik", Sovyetler Birliği'nin diğer cumhuriyetlerindeki benzer halk teskiletlerle birlikte 1991'de bu imparatorluğun çöküşünezemin hazirladi ve Özbekistan bağımsız bir devlet oldu. Ancak KGB'nin projesi olan Tacik uyruklu İslam Karimov, Özbekler’in ilkelliği ve muhalefet arasında birlik olamamasından yararlanarak ve bazı muhalefetçilerı satın olarak KGB'nin görevini yerine getirdi - Sovyet modeli benzer diktatör rejimini kurdu. Sovyetler sonrası bölgede Hıristiyan ve Slav olmayan en büyük Özbek milletini basit ve siradan bir kalabalığa dönüştürdü; Özbekler ulus olarak anılma hakkını bile kaybettirdi. Şimdi, Özbekistan, insan haklarının ihlalleri derecesine göre dünyadaki ülkelerlistesi’nin sonunda yer alıyor.
1992 yılının başında, SSCB'nin dağılmasından hemen sonra, Amerika Birleşik Devletler Dışişleri Bakanı James Baker, Sovyet’ler sonrası kurulan Cumhuriyetler’in hemen hepsini ziyaret etti ve sadece Özbekistan'da demokratik muhalefet temsilcileri ile aslında benimle bir araya geldi. Bu toplantı hem "Birlik"in ve hem benim otoritemi daha da arttırdı.
Buna karşılık, İslam Karimov beni ortadan kaldirmaya karar verdi. 29 Haziran 1992'de, Atatürk düşüncelerini savunan teskilat – ATAA (Türk Amerikan Dernekleri Birliği) daveti üzerine gittiğim ABD’den döndünce, Taşkent Cumhuriyet Savcısı binasinin önünde bana suikast girişimi yapıldı. Bana saldıran KGB ajanları başıma demirlerle vurarak agir bir sekilde yaraladilar, ama mucizevi bir şekilde hayatta kalmayi başardim. 7-Temmuz, 1992günü ABD Senatörü Larry Pressler Taşkent hastanesındebeni ziyaret etti. Ulkesine doner donmez Senatör Pressler, ABD Senatosu’nda bir duygusal konuşma yaptı. (Larry Pressler. “Time for caution in Central Asia”, Congressional Record, 138, No 21, July 21, 1992, pages 1-3). O Taşkent'te hastanede benimle yaptığı toplantıyı ayrıntılı olarak anlattı. Senatör Pressler'in konuşmasını akabinde, Özbekistan Cumhurbaşkanı’nın önceden duyurulan Washington'a resmi ziyareti iptal edildi.
Suikasttan sonra ben Taşkent'te, daha sonra Bakü'de ve İstanbul'da tedavi gördüm. Eylül ayında Taşkent'e döndüm, Ekim ayında bana ikinci defa suikast yapmak istediler, ama zaten korumalarım olduğu için yara almadan kurtuldum. Bu olaylar karşisinda Özbekistan'ı ailemle beraber geçici olarak terk etmeye karar verdim ve birkaç gün Azerbaycan’in Moskova buyukelçiliğinde, daha sonra birkaç ay Bakü'de yaşadık ve 1993 yilin başında İstanbul'a geldik. Istanbul’da 5 yıla aşkin zaman yaşadım.Turkiye’deyken bana cok yakin ilgi gosterildi ve siyasi mücadelemin tarihini anlatma, tanitma ve tanınma firsatim oldu. Ayni zamanda kendim de oldukça iyi tanındım. Cünkü,1991'den beri Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Abdullah Gül, Recep Erdoğan, Meral Akşener ve Türkiye’nin diğer ileri gelen liderleriyle görüşmem oldu. Rahmetli Nevzat Yalçıntaş hoca ile de gorusmelerimiz oldu. İstanbul'da bulundugum zamanin son yılında Sayın Recep Erdoğan benimla yakinen ilgilendi ve çok yardımcı oldu. Bunu unutmam asla mumkun degil. Ancak, unutmayalım, hakıkat her şeyin üzerindedir.
Özbekistan'da İslam Karimov rejimi ile ilişkileri bozulmasini istemeyen Türk yetkililer, hükümetin himayesinde gayriresmi olarak kalabıleceğımı söylese de bana Türkiye'de yaşamak için resmi izin verilmedi. Şahsim için Türkiye'nin Özbekistan ile olan ilişkileri çok önemliydi ve bu yüzden ABDye gitmeye karar verdim. Buradan da tez zamanda Anavatan’a dönmeyi umuyordum, ancak 15 yıldan fazla bir süredir Amerika'da kalmak zorunda kaldim. Ulke değistirsem bile mücadelemden vaz gecmedim burada bile, Özbekistan'da demokrasinin zaferi için savaşmaya devam ettim, ediyorum.
Türkiye'de kaldigim süre boyunca, tam teşekküllü demokrasi olmadan tam teşekküllü kalkınma ve gelişme de olamayacağı, ama müsulmanların coğu hala orta cağdaki düşünce ve anlayiş içinde yaşamakta oldugundan dolayı Müsulman Ulkelerdeki demokratikleşme süreçlerinin derinleşmesi Islam’in icindeki fanatiklerin yönetici guc’e dönüşmesine, egemen güc olmasina yol açacagi hususindeki benim inançlarim netleşmeye ve güçlenmeye başladı. Son 2-3 on yıldır Türkiye'de olan, gerçekleşen süreçler benim hakli oldugumu kanıtlamıştır. Bütün bunlar Atatürk'ün büyüklüğünü de bir kez daha kanıtlıyordu. İslamcı fanatikler ana düşmanları olarak Atatürk'ün fikri ve dusuncelerini ve onun yolundan gidenleri görmelerinin nedeni de budur.
Ben kendimi Atatürk'ün fikir ve düşüncelerini savunan biri olarak görüyorum, dolayısıyla, benim görevim onun fikirlerini geliştirmektir. Ben çok düşündüm ve temel bir şeyi fark ettim– İslam adina yapilmakta olan terörizmin kökenleri, Kuran'ın, ortaçağdan da evvel, insanlar henuz Yeryüzünün yuvarlak olduğunu bile bilmedikleri zamanda yapılmış olan hatalı yorumlanmasından (tefsirinden) kaynaklanan hatalı kavramlarından gelmektedir. Bu nedenle biz Müslümanlar İslam'ı temel olarak reform etmek ve hatalı kavramları gözden geçirmek zorundayız. Bunun sonucunda öncelikle İslam dinimiz laiklik/sekulyarizm ilkesini kabul etmesi gerekiyor. Reformların sonucu olarak başka ciddi değişiklikler de olacak, ancak bunlar ayrı bir mevzuda izah edebilecegimizi soylemek isterim.
Buna karşilik, şimdi Müslümanlar ve İslam alimleri İslam’da temel reformlar yapmaya hazır olmadığını da anlamalıyız. Bu nedenle, reformları uygulamak için insanlığın aşamalı kısmının yardımına ihtiyacımız var. Ben bu günlerde bu tarihsel sorunlarla yüzlesmeye ve uğrasmaya her zamankinden daha cok ihtiyac oldugunu düşünuyorum ve kendim de bu alanda çaba gosteriyorum.
Çağrımın ana konusına geçmeden önce, tarihsel süreçleri öngörme kabiliyetimle övünmeme kendime izin veriyorum. Bir çok örnek var, ancak sadece üçünü konuşacağım.
Birincisi. Aralık ayı, 1990'da, yani Sovyetler Birliği'nin dağılmasından yaklaşık bir yıl önce, "Özbekistan bağımsız diktatörlüğün eşiğinde" başlıklı bir yazı yazmiştim. Buna hatta meslektaşlarım bile ciddiye almamislardi: "Bağımslık yakın zamanlarda gündemde yok” diyenlreden dışında "Gorbaçov'un baslattigi değişimden sonra diktatörlük geri gelmesi imkansızdir” dienlar çoktu. Ama her şey tahmin ettiğim gibi gelişti ve bir yıl bile geçmeden Soyyetler Birligi parçalandı ve Özbekistan bağımsız bir devlet ilan edildi ve dünyanın en kötü diktatör ülkesine donustu.
İkincisi. 2015 yılının başında ABD Başkanı Barack Obama'ya İslam'ın temel reformları edilmeden İslam içindeki terörün yenilmesinin mumkun olmayacagi konusunda bir mektup yazdım ve İslam içindeki terörizm’in sonraki merkezi Türkiye ve Orta Asya olacağini tahmin ve iddia ettim. Ve yine haklı çıktım, şimdi malaseef Türkiye zaten İslam dusuncelerinden kaynaklanan terörizm merkezidir. Sira da ise Orta Asya var.
Üçüncüsu. 1 Şubat 2016'da Barack Obama'ya gönderilen bir başka mektubumda ise Donald Trump'ın başkanlık yarışındaki zaferini öngördüm, bizim harakat.net web sitemiz de bunlar geniş yazildi. ABD’nin önde gelen siyasi liderleri Hillary Clinton’nı desteklemesine rağmen, önde gelen basin kuruluslarinin Clinton’u secimin son gunune kadar baskan olacagina kesin gozuyla bakmasina ve desteklemeinse ragmen, Donald Trump cumhurbaşkanı olarak secildi. Çünkü Donald Trump 21. yüzyılın sorunlarını, özellikle, İslam'ın kendisinden kaynaklanan İslam terörizminın sorunlarını iyice anladığını Amerikalılara göstermişti. Daha sonra benim ve web sitemizin yaptigi tahminleri doğru olduğu yüzde yüz kanıtlandı.
Ve bugün aşağıdakileri tahmin ediyorum. Eğer "Evet" destekçileri 16 Nisan referandumunda kazanırsa, Türkiye'de sadece bir diktatörlük kurulmayacak, çok yakında Türkiye İslam devleti ilan edilecek ve İslami diktatörlük kurulacaktır. Bu Hem Recep Erdoğan’in hem de Fatullah Gülen'in nihai hedefidir. Onlarin iktidar yüzünden iç kavga tutuşmalari hiçbir şeyi değiştirmez.
Şimdi,Sayin Recep Erdoğan ve onu destekleyenler Fatullah Gülen'in destekçilerine FETO (Fetullah Gülen'in Terör Örgütü) adi verdiler. Eğer Fethullah Gülen'in destekçileri kazanırsa, karşı tarafa RETO (Recep Erdoğan'ın Terör Örgütü) adi vereceklerdir.
Biz geçmişi ve tarihi hatırlamalıyız. Dünyada her şey kılıç gücüyle alindiğinda, İslam militanlari güçlü bir Halifelik oluşturmayı başardı ve tüm dünyayı feth etme eşiğine kadar geldi. Fakat Hıristiyanlar laikliğe girdiler ve bütün problemleri kılıçtan ziyade aklın gücüyle çözmeye başladılar ve başardılar. Batı inanılmaz derecede hızlı gelişmeye başladı. Çok geçmeden Halifelik tamamen yok edildi, 100 yıl önce İstanbul ve İzmir zaten isgal edilmisti ve modern Türkiye'nin tüm bölgesi isgal eşiğine gelmisti. Atatürk olmasydi her yer isgal edilirdi. İslam dünyasında ilk laik devlet kuran Atatürk, Türk Devletini korudu.
21. yüzyılda dindar, özellikle laik olmayan İslam devletleri için yer olmadığını anlamalıyız. Bu apaçık. Recep Erdoğan ile onun ak olmayan AKPsi – Adalet ve Kalkınma Partisi 16 Nisan'da yapılacak referandumda kazanırsa ve ardından Ortaçağ Şeriatınde yaşayan bir İslam devleti kurabilirse, Türkiye tekrar Orta Çağ'a doğru yürümeye başlayacak, Atatürk'ün yolundan gidernler ise, yani zamanında Türkiye'den kaçamayan atatürkçi/laikçiler, ortadan kaldirilacek ve yok edilecek.
Böylebir durum hem Türkiye icin, hem İslam dünyasının laik kesimi icin, hem de tüm insanlık için tehdit oluşturacaktır. Bütün dünya bu yapidaki Türkiye'ye karşı birleşecek ve sonuçta Osmanlı Halifeligi gibi Türkiye de çökecek. İstanbul yine Konstantinopl olacak, Batı'nın desteğiile Türkiye’nin batı ve güney batı kısmı Yunanistan’a, Rusya ve İran'nın desteğiyle kuzey kısmı Ermenistan'a nakledilecek, doğu ve güney doğu bölgeleri İran, Irak ve Suriye'ye gececek. Türkiye'ye Ankara ve küçük çevre yeri kalacaktir.
Bu sadece Türkiye'nin için değil, tüm Türk Dünyası için ölümcül bir darbe olacaktır. Bu benim vatanım Özbekistan için de ölümcül bir darbe olacak. Rusya ve Çin zaten böyle bir sonucları kutlamaya hazırlanıyor.
Sevgili Türk arkadaşlar! 16 Nisan'da Erdoğan'a ve onun ak olmayan partisine "Hayır" deyin. Türkiye'yi ve Türk Dünyası’nı kurtarın! Biz, diğer bir deyişle, dünyanın dört bir yanındaki Türkiy dillilerde konuşan uluslar, bir araya gelerek büyük başarılar edineceğiz, şimdi cihanin en fakir ve geri kesimi olan İslam dünyasının gelişimine yardımçı olacağız ve İslam dünyasıni insanlığin modern uygarlığına entegre olacak yola cikarabiliriz.
AbdurahimPolat, Prof. Dr.
Özbekistan “Birlik” Partisi başkanı
Tel. 1-571-334-9047 (cell)
Web-site - http://harakat.net